Metafizik Alemi,Büyü ve Zihin Kontrolü



Maddi ve fiziki olmayan, zahir duygularımızla bilinmeyen, ervah ve meleklere, cinlere mahsus olan aleme gayb alemi ( metafizik alem ) denir. Zıddı ise fiziki alem, sınırlı duyu organlarımızla hissedilen, şehadet alemidir.

Biz bu sitemizde acizane;” alem-i şehadet, alem-i gayb üstünde tenteneli bir perdedir” ( Bediüzzaman ) hakikatını bir nebzede olsa aydınlatmak amacıyla; Fiziki alemin yani şehadet aleminin tenteneli perdelerinden sızarak, alem-i gayba seyahat ettirmektir.



Metafizik âlem, maddî olmayan ve duyu organları ile idrak edilemeyen, gayb âlemi demektir. Bunun zıddı ise fizikî âlem yâni gözle görülen, duyu organlarımızla hissedilen, şehadet âlemidir.

Ortaçağın skolastik bataklığı gibi kilisenin yobazca hareketlerine tepki olarak ortaya çıkan materyalizm ile rasyonalizm, Tanzimat dönemiyle bizdeki aydın tabakasına ulaştı. İslâm dininin ilim, sanat, teknoloji, terakki, ilerleme, yükselme ve aydınlanma hedeflerini tam olarak bilmeyen ve maneviyatı kavrayamayan kişiler, maddecilik ve kuru akılcılığa sarıldılar. Maddedeki muntazam değişimleri, kâinattaki kuvvet ve enerjinin kaynağını bilemediklerinden, madde, kuvvet ve enerjiyi ezelî zannettiler. Maneviyat, ruhaniyat ve metafizik namına her şeyi inkâr ettiler, kâinattaki muntazam nizamı, tabiattaki intizamı, akılsız, şuursuz enerjiye, atomlara verdiler. Bu hezeyan sonucu bir ilâhtan yüz çevirip, herşeyi ilâh kabul etmek durumunda kaldılar. Bu saçmalıkları ise akılcılık ve bilimsellik!!) adına yaparak daha da gülünç duruma düştüler.

Son asırda Avrupa ve Amerika devletlerinde ilim ve teknoloji ilerleyince, fizik âlemin yanında muazzam bir metafizik âlem keşfedildi. Batıklar, ilimde ilerledikçe okyanus gibi mânâ âlemiyle karşılaştılar. Herşeyin madde ve üç boyutta bulunmadığım, maddî gözümüz ve duyu organlarımızın hissedemediği bir metafizik âlemin, ruh ve bedensiz canlıların, dördüncü, beşinci boyutlann olduğunu gördüler. Ve ilimde, teknolojide ilerledikçe Allah’a yaklaştıklarını, maddenin dar kalıplarından kurtulduklarını idrak ettiler.
Metafizik âlem ve içinde yaşayan canlılarla meşgûl olmak, incelemek, ancak bazı kabiliyetlerle olur. Günümüzde doğuştan böyle bir kabiliyete sahip bulunmayan nice şarlatan şizofren, bu sahada uzman olanların çalışmalarına gölge düşürmektedir. Yaptıkları sahtekârlık ile gerçek medyumluk özelliğine sahip ve metafizik âlem ile irtibat kurabilen kabiliyetleri zor durumda bırakmaktadırlar. Yapılacak iş, metafizik âlem ile ilgili, İlmî ve akademik araştırmaların gerçekleştirileceği lâboratuarlar ile fakülteler açmaktır.

Metafizik âlemle diyalog kurmanın, üfürükçülük, büyücülük, muskacılık ve şarlatanlıkla hiçbir ilgisi yoktur. Bu konuda araştırma ve inceleme yapan birisi olarak, meselenin ilim çevrelerince gündeme getirilmesini istiyorum. Asıl kabiliyet sahipleri ile bunu kazanç kapısı olarak görenlerin ayrılmasını arzu ediyorum.
Evet, herşeyi maddede arayanların akıllan gözlerindedir, göz ise maneviyatta kördür. Yiımibirinci asır, ilim, fen ve teknolojinin yüzyılı olacaktır ve engin metafizik âleme daha çok âşinâ olacaktır.
İncelemeleri varlık, varoluş, evrensel, özellik, ilişki, sebep, uzay, zaman, tanrı, olay gibi kavramlar üzerinedir

Metafiziği tanımlamaktaki zorluk Aristotales'in bu alana ismini verdiği yüzyıldan bu yana bu alanın gösterdiği değişimdir. Metafiziğin konusu olmayan konular metafizik içine dahil edilmişlerdir. Yüzyıllarca metafiziğin içinde olan Din felsefesi, Aklın felsefesi, Algı felsefesi, Dil felsefesi ve Bilim felsefesi gibi konular kendi alt başlıkları altında incelenmeye başlanmıştır. Bir zamanlar metafiziğin konusu içinde yer almış konuların hepsinden söz etmek çok yer tutabilir.

Temel metafizik sorunları hep metafiziğin konusu olagelmiş konular olarak tanımlamak mümkündür. Bu sorunların ortak niteliği ise hepsinin ontolojik (varlıksal) sorunlar olmasıdır.

Büyü ve Sihir
Büyü, metafizik güçleri kullanarak bir kimseyi etki altında bırakmak demektir. Büyü simya ilmiyle, cinlerle, çeşitli maddelerle ve çeşitli yazılarla yapılabilmektedir. Rabbimiz (cc) büyü yapmayı kesin olarak yasaklamış; Bakara Suresi 102. ayette büyü yapanın ve yaptıranın ebediyen cehennemlik olacağını bildirmiştir.

Cinler Büyücülere Nasıl Yardım Ederler?

Okuyan şahıs kuvvetli bir radyo istasyonuna benzer. Bu istasyon şiddetli dalgalarını atmosfere yayar ve bu kuvvetli dalgalar, daha zayıf ve küçük radyo istasyonun dalgalarını siler. Aynı şekilde bu işi yapan şahıstan yayılan elektro manyetik dalgalar bu cinlerin ölmesine yol açar. Dolayısıyla bazı cinler bu işleri yapan şahısların emirleri altına girerler. Onlara, yani emir altına girmiş olan cinlere sihir yapmalarını emrederler. Ve bu tip cinleri emri altına almaya çalışan veya almaya muvaffak olabilen şahıslar genellikle bir yerde inzivaya çekilirler. Kendi duaları ile oluşturdukları şifrelerle uğraşırlar.

Cinlerin Büyücülerden İstekleri Nelerdir?

Büyücü aşağıdaki belirtilen fiilleri yapmak suretiyle şeytanın yardımını alabilir: Kuran ayetlerini ayaklarının altına yazmak; Kuran ayetlerini pislikle yazmak; Kuran’ı ayakaltına alıp, sıkıca bağlayarak tuvalete gitmek; besmele çekmeden şeytan için kurban kesmek ve kesilen hayvanı şeytanın belirttiği yere bırakmak; ateşle konuşmak, ona secde etmek veya tapmak; annesi veya kızı yahut kız kardeşiyle yatmak… Büyücünün küfrü ne kadar fazla olursa şeytanın itaati de o derece fazladır.

Büyü Yapılırken Cinlerden İstifade Edilir mi? Nasıl?

Büyü (magic), gizli metotlarla elde edilen olağanüstü kuvvetleri olan bir sanattır. Sihir, eski İran rahiplerinin bilgeliğin araştırılması yolunda kullandıkları bir metottur. Maj (mage) kelimesi Zerdüşt dini rahiplerinin diğer bir adıdır. Mirabeau’ya göre sihir barbar ve cahil kavimlerde olduğu gibi, medeni topluluklarda da beşeri bir gaye uğruna çalışmak yerine olan üstü hadiseleri meydana getirmek yolunda bir gayret olarak ortaya çıkmıştır.

12. asır okültistlerinden Hugese de Saint Victor’a göre sihri beş esaslı kısma ayrılır: 1. Kehanet 2. Matematik 3. Efsun, Teshir (Sortillege) 4. Gazibe, mucize, prodige 5. Meş’um Tesir (Malifice) (Ergün Arıkdal, Metapsişik Terimler Sözlüğü, Ruh ve Madde Yayınları, İstanbul 1971)

Bu bölümlerden “kehanet”le, “meşhum tesir” tamamen cinlerle yapılan, gerçekleştirilen büyülerdir.

Huges de Saint - Victor kehaneti de ayırmıştır:

· Ölülerle haberleşme

· Yer cinleri ile gaibden haber alma (geomancie)

· Su perileri ile gaibden haber alma (Hydromanici)

· Hara perileri ile gaibden haber alma (Aeromancie) 

· Ateş perileri ile gaibden haber alma (Pyramancie)

Meş’um Tesir (Malefice) ise gizli ve tabiatüstü vasıtalar kullanarak insan hayvan ve bitkilerle yapılan kötü tesirdir. Üçe ayrılır;

· Şeytani yakarma (incantation de-moniaque)

· Ak büyü (Magic Blanche)

· Kara büyü (Magie noire)

Bu terim, şeytan ve yeri ruhların yardımı ile yapılan kötü tesirleri ihtiva ettiği için, böyle “kara” sıfatı ile adlandırılmıştır. (Ergün Arıkdal, Metapsişik Terimler Sözlüğü, Ruh ve Madde Yayınları, İstanbul 1971)

Az çok Spritüalizm de büyünün genellikle cinlerle yapıldığı, ama bunun yanında simya ilminin veya büyücünün beyin gücünün de tesirinin olduğu vurgulanmaktadır ki bu çok doğru burada yapacağımız tek ilave veya hatırlatma, büyünün, “dinden çıkmadan” yapılamayacak olması. O yüzden ak büyü diye bir şey yoktur. Hepsi şirktir, yapanda, yaptıranda, yol gösterende ebedicehennemdeki yerini hazırlamalıdır… Yüce rabbimiz büyü yapanın ahiretten nasibi olmadığını şu şekilde belirtmiştir:

Süleyman'ın hükümranlığı hakkında şeytanların (ve şeytan tıynetli insanların) uydurdukları yalanların ardına düştüler. Oysa Süleyman (büyü yaparak) küfre girmedi. Fakat şeytanlar, insanlara sihri ve (özellikle de) Babil'deki Hârût ve Mârût adlı iki meleğe ilham edilen (sihir)i öğretmek suretiyle küfre girdiler. Hâlbuki o iki melek, “Biz ancak imtihan için gönderilmiş birer meleğiz. (Sihri caiz görüp de) sakın küfre girme” demedikçe, kimseye (sihir) öğretmiyorlardı. Böylece (insanlar) onlardan kişi ile karısını birbirinden ayıracakları sihri öğreniyorlardı. Hâlbuki onlar, Allah'ın izni olmadıkça o sihirle hiç kimseye zarar veremezlerdi. (Onlar böyle yaparak) kendilerine zarar veren, fayda getirmeyen şeyleri öğreniyorlardı. Andolsun, onu satın alanın ahirette bir nasibi olmadığını biliyorlardı. Kendilerini karşılığında sattıkları şey ne kötüdür! Keşke bilselerdi. (Bakara Suresi, 102)

Rabbim (cc) nasip ederse çıkaracağımız ikinci kitabın konusu ”büyü” olacak ve o kitapta derinlemesine bu konuları açıklamaya çalışacağız.

Cin’e, Büyüye ve Nazara Karşı Kuran’ın Tedavi Edici Fonksiyonu Nasıl Gerçekleşir?

Tıbb-ı nebevi’nin en bariz hususiyetlerinden biri tedavide Kuran-ı Kerim’e müstesna bir yer vermiş olmasıdır. Mezkûr mevahib-i ledünniye mütercimi bu hususu “Hak Teala Hazretleri izale-i emrazda (hastalıkların tedavisinde) Kuran-ı Azim’den eam ve enfal (bütün hastalıklarda geçerli daha müessir) Bir deva inzal etmemiştir. Kuran-ı Azim marazlara şifa ve ayine-i kulüba ciladır” diyerek ifade eder. Yani hem maddi ve hem de manevi hastalıkların en faydalı bir ilacıdır.

Kuran’ın bu yönünü tespit eden ayetler vardır: “Biz Kuran’dan müminler için bir şifa ve rahmet olan şeyi indiriyoruz” (İsra Suresi, 82). Fahreddin-i Razi Hazretleri “Kuran” kelimesinin başında geçen tebiz için değil, cins için Olduğunu belirtir. Böyle olunca ayeti şöyle anlamak muvafıktır: “Kuran olarak indirdiğimiz ayetlerin hepsi müminlerin maddi ve manevi her çeşit hastalıkları için şifadır.” Kuran’ın. Manevi hastalıklarla ilgili tedavisi iki suretle olmaktadır. Zira manevi hastalıklar ikidir: Bir kısmı batıl itikatlardır. Bunlar yaratılış, insanın bidayeti, akıbeti, kader, ulûhiyet, nübüvvet gibi iman esaslarına giren meselelerdir. Bu hususlarda İslam’ın tebligatına uymayan her inanış tarzı manevi bir hastalıktır. Şu halde bu meselelerde Kuran gerçek olanı delilleriyle birlikte zikrederek batıl mezhepleri ibtal etmiş, müminlerini sapıklıklardan korumuştur.

İkinci kısım manevi marazları kötü ahlaklar teşkil eder. Kuran-ı Kerim onları da açıklayarak müminleri ahlaksızlıklara düşmemeleri için uyarmış, Resullullah’ın “Mekarim-i ahlak’ı tamamlamaya geldim” derken kastettiği mekarim Kurani ahlaktır.

Kuran-ı Kerim’in maddi hastalıklara şifa olmasına gelince, bu da inkârı mümkün olmayan bir durumdur. Bizzat Resulullah Kuran’la rukyede bulunmuş maddi hastalıkların tedavisinde Kuran’ı Kerim’den istifade etmeleri için Ashab-ı Güzin’i teşvik etmiştir. Hatta bazı hadislerinde Kuran’dan şifa aramamayı eksiklik ilan etmiştir: “Kim Kuran’la şifa talep etmezse, Allah ona şifa vermez.” buyurmuştur. Bu hadis şu şekilde de anlaşılmıştır: “Kuran’la şifa talep etmeyene Allah şifa vermesin.”

Zihin Kontrolü
1. İLAÇLAR

LSD, 1943’te Albert HOFMANN buldu. En güçlü halisünasyon ilacıdır. Kendi üzerinde denemiştir.

“19 Nisan 1943 saat 16. 0,25 miligram LSD aldım. 1 saat sonra kaygı ve tedirginlik başladı. Görmem bozuldu, düşüncelerim dağıldı. Gülme isteği geldi.
Anlamlı konuşmak için zorlandım. Gerçeği ayırt edememe oluştu, düşüncelerin dalgalanan sudaki yansımalarını izliyorum. Tüm eşyalar hoş olmayan görünümler kazanıyor.
Gözlerimi kapayınca fantastik biçimler görüyorum. Tüm sesler gözüme yansıyıp biçimlere dönüşüyor. 6 saat sonra eski durumuma döndüm.”

1970’te İstanbul’da yakalanan ABD’li ajanların bavullarında 130.000 adet LSD ele geçirildi. ABD’li ajanlar İstanbul’da öğrencilere ve gençlere binlerce bedava LSD dağıttı.

Belli bir dozajda kişi ağır psikolojik travmadan kurtulmak için bir hafta içinde intihar eder. CIA deney amaçlı olarak kendi ajanı Frank Olson’u intihar ettirdi.
ASELSAN mühendislerinin intihar ettirilmesi? Muhsin Yazıcıoğlu suikasti?

CRAC ilacı, beyin öldürücüdür. Kısa süre çok “zeki” hissettirip, sonrasında embesilleşme hissi verir. Kişi yeniden zeki hissetmek istediği için bağımlılık oluşur.

İstihbarat örgütleri CRAC’ı hedef toplumun gıdalarına yerleştiriyor. Zihin açıcı ve enerji verici ilaçların sık kullanımı insan sağlığına zararlıdır.

2. BEYİN YIKAMA

Kişi bir hücrede iki hafta boyunca tam karanlığa veya tam ışığa maruz bırakılır. Beş duyu algısı yok edilir. İlaçların da yardımıyla psikolojik direnç çöküp itaate hazır olur.
Yüzyıllardır yapılagelen bir “eğitim”dir. 6 ay sürer. Canlı bombalar oluşturulur. Toplumun beynini yıkamak için de medya ve gıdalara gizli yerleştirilen bazı katkı maddeleri kullanılır.

3. BEYNİN SİNYALLERLE ETKİ ALTINA ALINMASI

Rus Devlet Başkanı Yeltsin‘in beyninin etki altına alındığı ve Japonya ziyaretinde, Çin’le savaş sebebi olabilecek Kutil adalarının Japonya’ya verilmek üzere olduğu tespit edildi.

Aralık 2006, KGB eski Generali Boris Ratnikov: “Yeltsin’in zihnine dışarıdan yükleme yapıldı.”

Ratnikov, Rossiskaya Gazeta’ya yaptığı açıklamalarda, “1980’li yıllarda Sovyetler Birliği’nde 50’den fazla bilinçaltı okuma yöntemleri geliştiren
ve ajanlara eğitim veren araştırma merkezi vardı. Sovyetler Birliği’nin yıkılması ile birlikte tüm bu çalışmalar da durduruldu.” ifadelerini kullandı.

ABD Büyükelçilerinden Robert Strauss’un da bilinçaltını okuduklarını fakat olayın farkına varan büyükelçinin konutunu bu tür girişimlere karşı korumaya aldığını kaydetti.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

731.Birim ve Deneyleri

Akıl Almaz Deneyler, İşkenceler ve Gaz Odaları: Ürkütücü Bilgilerle Nazi Katliamları

İkinci Dünya Savaşı’ndaki Garip Olaylar